Parmakların Hedefindeki Adam

Türkçe’de çoğu kişi tarafından eleştiriye maruz kalan kişiler için söylenen bir kalıp vardır: “eleştiri oklarının hedefinde olmak”. Söz konusu Sebastian Vettel olunca sanırım buraya “parmakların hedefinde” yazmanın bir sakıncası olmamalı. Daha dün akşam dergimizin eski yazarlarından biriyle Vettel’in kaç şampiyonluğu olduğunu hatırlayınca bir kez daha şaşırdık (unutuyoruz, napalım). 2010’dan 2013’e kadar parmakla sayarken, arkadaşım zaten itirafta gecikmedi: “abi ben zaten izlemiyorum o herif yüzünden bi süredir”. Vettel’in gridin en sevilen pilotu olmadığı bariz, bizzat biz bile kendisine burada defalarca “Parmak Çocuk”, “Justin Bieber” gibi şeyler dedik. Red Bull ve Vettel’in spora getirdiği sıkıcı dönemi atlatınca sanırım kendisine hakettiği övgüleri daha rahat vermeye başlayacağız. Daha ilk turda DRS aralığından çıkıp rahatça kazandığı yarışlar olsun, şampiyonluk yarışında Brezilya’da ilk turda geriye düşmesine karşın tırmanıp kupayı alması olsun, en fazla yarış üst üste kazanma rekoru olsun bunlar aslında tanık olduğumuz için sevinmemiz gereken şeyler. Bütün bunların henüz gözardı edilmesinin nedeni Vettel’in daima doğru zamanda doğru yerde olması. Toro Rosso’da iken İtalya’yı kazandığında zaten kendisinin gelecekte nasıl bir şey olacağı belliydi, hatta daha öncesinden de işaretleri vardır. Ancak kendisinin son yılları genelde “en iyi paket” içinde geçtiğinden kendisinin gerçekten bu gururda en büyük paya sahip olup olmadığı hep belirsiz kaldı. Şu an griddeki rakiplerinden (Alonso, Hamilton, Raikkonen, biraz Button) en büyük eksikliği “değişen koşullar” karşısında herhangi bir galibiyet macerası olmaması. Bahsi geçen pilotların hepsi zirveye çıktıktan sonra yeni maceralara atılmaktan çekinmeyen, yeni maceralarında da zirveye çıkmalarının şans olmadığını kanıtlayan isimler. Vettel’e şimdiye kadar böyle bir şans açıkçası gelmemişti, bu yıla kadar. Kimse ondan en iyi aracı bırakıp gitmesini bekleyemezdi tabii, ancak bu yıl en iyi araç onu bırakmış görünüyor. Formula1’in son yıllarda yaşadığı en büyük değişiklik olan motor değişikliğinden sonra Vettel’in kendini ispatlama çabasını inceliyoruz bu yazımızda.

Bu değişikliklerin sorumlusu olarak Vettel’i göstersek pek yanılmayız sanırım. Daha sezon başında Bernie Ecclestone bu değişiklikleriden özellikle son yarışta iki kat puan verilmesinin suçunu Vettel’in 2013’teki erken şampiyonluğuna atmıştı. Televizyonda izlenme oranları bile gözle görülür bir düşüş göstermişti. Üstelik Ferrari de bu yıl için “Rüya Takım”ı yaratarak Alonso ve Raikkonen’i bir araya getirmişti. İkisinin toplamından fazla şampiyonluğa sahip olan Vettel ise bu ittifaktan çekinmiyordu. Red Bull’un eski pilotu yaşlı kurt David Coulthard ise Vettel’in en büyük sorununu önceden bilmişti: “Daniel Ricciardo”. DC’ye göre bu mücadelede Ricciardo’nun kaybedeceği bir şey yoktu, Vettel’in ise rekabette zorlanması durumunda dahi işinin zor olduğunu söylemişti.

Vettel ise yeni takım arkadaşını övmekten geri kalmıyordu: “Çok farklı bir pilot, benim de ondan öğreneceklerim var” diyordu “Ricciardo senden çok şey öğrenecek olmalı” dendiğinde. Kendisinden elbette yeni arkadaşına yol göstericilik, abilik vs. yapması da bekleniyordu. 4 kez dünya şampiyonu olmanın getirdiği yükün küçük bir kısmı bu. Ricciardo’nun ihtiyacı olan “abilik” Webber’den geliyor gibiydi bu sıralarda; Webber Ricciardo’yu motive etmekten geri kalmıyordu: “Özellikle sıralama turlarında sürprizler olabilir”.

Bu sürprizlerden ziyade problemlerin ilk belirtileri testlerde görülmeye başlamıştı zaten. İlk test günlerinde pek ortalarda görülmeyen Red Bull, Jerez testlerinde ortaya çıkan “Vettel aaracı sürmeyi reddetti” iddialarını mükemmel bir “reductio ad absurdum” örneğiyle savuşturuyordu: “Evet Sebastian ağzından köpükler saçaran araçtan indi, bir kaç kişiyi tekmeledi ve unicornuna atlayıp İsviçre’ye kaçtı. Bunun yanında Dr. Marko DJ’lik günlerine geri dönüyor ve Christian Horner kendini sokak sanatına adadı”. Bu sırada daha ciddi kimseler ise takımın ilk yarışı tamamlayamayacağından endişeliydi.

Yukarıda bahsedilen hemen her şey ilk yarış itibariyle gerçekleşti. Vettel antrenmanlarda araçtan memnun güzüküp Q3’e kalamazken Ricciardo takımdaki ilk yarışında ön sıradan başladı. Vettel bundan sonra aracın “sürülemez” olduğundan şikayet etti ve yarışta süremedi de. Ricciardo ise daha sonra elinden alınacak podyumu kutladı. Yarışı tamamlayamasa ve doğal olarak takım arkadaş tarafından süpürülse de Vettel gelecek için umutlu gibiydi.

Malezya’da bu kez podyuma çıkan Vettel, yarışı tamamlayamayan Ricciardo oldu. Podyumun ilk iki basamağı Mercedes pilotlarına gidince Vettel daha sezon başında “hasarı azaltma” operasyonuna başlamış gibiydi. Daha önce Abu Dhabi podyumunda kullandığı argo kelimelerin ardından burada da yeni motorları “bok gibi” olarak nitelendirmişti.

Daha önce “Multi 21” olayında (Malezya 2013) Christian Horner şaşırtıcı ve absürd bir biçimde Vettel’i savunmuştu. Bu kez ise yaramaz çocuğu “ifade özgürlüğü” kapsamında savundu ve açık sözlülüğü için kendisini övdü. Bu savunma testler esnasında yapılan “reductio ad absurdum” (olmayana ergi) şöleninin ufak bir uzantısı gibiydi. Ancak söylenene göre Vettel bizzat Jean Todt tarafından yazılı olarak uyarılmıştı. 4 kez dünya şampiyonu olan ve F1’in şu anki en büyük değeri olan genç adamın yeni motorlara “bok” demesi kabul edilemez bir şeydi doğal olarak. Daha sonra Ron Dennis Vettel’in dört kez dünya şampiyonu olan bir pilot olduğunu unuttuğunu söyleyecekti. “Bu yorumlar bir şampiyona ait olamaz” derken “Uzun bir dominasyondan sonra konumu Mercedes’ler tarafından sallanırken dünya şampiyonu olmanın sorumluluklarını görmezden gelemez” diye ekliyordu.

İlk iki yarış itibari ile Vettel ve Ricciardo beraber yarış bitirememişlerdi. Bahreyn’den hemen önce Vettel en büyük rakipleri olarak Williams ve McLaren’i gösterirken Mercedes’e yaklaşmanın henüz zor olduğunu kabul ediyordu. Gözünden kaçırdığı ise hemen yanıbaşındaki büyük tehditti.

Bahreyn’de Daniel ile ilk kez pist üzerinde rekabete girdiler. Vettel yine Q3e kalmayı başaramamışken Riccardo aldığı ceza yüzünden 13. başladı yarışa. Sıralamalarda Ricciardo yine kazanmıştı. İşte burada, zamanında Webber için üzülmüşlerin yüzünü güldüren gelişmeler olmaya başladı. 14. turda telsizden DRS’inin çalışmadığını bildiren Vettel’den iki tur sonra Ricciardo’ya yol vermesi istendi. Düzlüklerde hız kaybediyorsunuz, takım arkadaşınız arkanızda ve sizden daha hızlı ve farklı bir stratejide. Bu durumda ona yol vermenizden normal bir şey olamaz. Ancak Vettel için bu pek alışıldık bir durum değildi. Üstelik takım içi rekabette Ricciardo bu kez ikisinin birden bitirdiği yarışta Vettel’i süpürmüştü. Yarıştan sonra hayal kırıklığı içinde “Daniel araçtan daha fazlasını çıkartmayı başardı. Hala Mercedes’in epey gerisinde olsak da takım olarak iyi iş çıkardık” diyordu. Sanırım Vettel ilk kez bir takım oyuncusu olarak davrandığını burada hissetti. Ya DRS sorunu olmasa, yine aynısı olacak mıydı?

Olmayacaktı. En azından bu kadar kolay olmayacaktı. Bunun örneğini Çin’de gördük ve bundan sonra eleştiri parmakları tekrar Bieber’in üzerinde yoğunlaştı.

Çin GP’nin 21. turunda Ricciardo Mercedes harici en hızlı yarışçı durumundaydı ve öndekilerle farkı kapatıyordu. Önünde kim mi vardı? Vettel! 24. turda artık fark kapandığında telsizde kabaca bir çeviriyle aşağıdaki konuşmalar geçiyordu:

Pit -> VET : “Sebastian, Ricciardo’ya yol ver, Ricciardo’ya yol ver lütfen”
VET -> Pit: “Hangi lastikleri kullanıyor?”
Pit -> VET: “Orta, ama sendne sonra pite girdi”
VET -> Pit: “Şans…” (burada orijinali “tough luck”, biraz daha “hay şansına…” der gibi aslında)

Bu konuşma esnasında 25. tura giriliyordu ve Ricciardo’ya telsizden “Tamamdır, farkı kapat ve geç” talimatı gidiyordu.
Peki Vettel dinledi mi, Hayır!

26. turda bu kez Vettel’e Ricciardo’nun iki pit yapacağı hatırlatıldı, Vettel ise “madem öyle ben de pite gireyim” diyerek stratejiyi değiştirmek istedi. Takım bunu başta düşünse de iki tur sonra pite gelmek isteyen Vettel’e engel oldular. O sırada Vettel yol vermişti ve Ricciardo çoktan önündeki Mercedeslere odaklanmıştı. Yarış sonunda Horner telsizden Vettel’e stratejisi baştan anlatmak zorunda kalacak, adeta “başın dik olsun, bugün böyle oldu ama düzelecek her şey, merak etme” diyecekti.

Yarışta bir süre takım arkadaşına karşı savunma yapsa da, Vettel daha sonra farklı stratejilerde olduğunu öğrenir öğrenmez yol verdiğini söyleyecekti. Üstteki videoda telsiz mesajları anlık değil (hemen verilmiyor yayına biliyorsunuz), ve görünen o ki Vettel yol verme sonucu değil de hata sonucu geçiliyor!

Ne zaman bir sorun ortaya çıksa Vettel’i savunma işi başına kalan Horner bu kez Vettel’in saf yarışçılığını övüyordu: “Ona söylediğimizde aynı lastiklerde ve aynı stratejide olduklarını düşünüyordu. Doğal olarak yarışmak istedi; o bir yarışcı ve posizyonu için savaşmak isteyecektir.” . Yarış sonunda ise Vettel için de 2 pit stopun daha iyi olduğunu iddia edecek, bu tartışmalı süreç boyunca yavaş kalan Ricciardo’nun podyum şansını bu yüzden mi yitirdiği sorusuna da “yakalasa dahi düzlük hızından dolayı geçemeyecekti muhtemelen” şeklinde yuvarlak cevap verecekti. Belirtmekte fayda var, Ricciardo bu yarışta da Vettel’i süpürdü.

Daha sonra Horner Vettel’in problemlerini aşırı lastik aşınmasına bağladı ve bu sırada Ricciardo’nun takıma hızlı adaptasyonunu ve çalışma azmini övmekten de geri kalmadı. Helmut Marko ise Vettel’in daha şasiye alışamadığını ve ilerleyen yarışlarda güncellemelerle istediği sürüşe erişeceğini savunmuştu.

Kendisine soru sorulmadığında artık pek yorum yapmayan Mika Hakkinen ise Vettel’in oyunu iyi oynamadığını söylüyordu bu olaydan sonra. Kendisinin sürekli takım emirlerine muhalefet etmesinin uzun vadede bizzat ona zarar vereceğini hatırlattı. Ricciardo’nun onu geçmesinin kendisi için kötü bir sürpriz olmasının takım emirlerine uymamasını gerektirmediğini söylerken, bu tarz davranışlarının sezon ilerledikçe, özellikle takım değiştirmeyi düşünürse başına iş açacağını hatırlattı.

Lewis Hamilton ise takımı şu anki bulunduğu durumdan çıkartmanın sorumluluğunu Vettel’e atıyordu. Rakibini baskı altına almak için harika bir “akıl oyunu” oynadı burada. Dört kez dünya şampiyonu olan bir pilotun takımına liderlik etmesi ve kritik zamanlarda ekstra katkı sağlaması gerektiğini belirtti. Vettel’in bütün bunların üstesinden gelebileceğine inandığını belirtirken de ekstra baskıyı güzel bir biçimde yöneltiyordu.

vettel3

Vettel’in kendini ispatlamak için önüne çıkan ilk fırsatta epey bocaladığı açık. Tüm dominasyonu boyunca en iyi araca sahipken, şimdi en iyi aracın arka kanadını bir kaç tur üst üste seyredemiyor bile. Yine tüm dominasyonu boyunca takım arkadaşını mağlup etmişken bu kez ikisinin de bitirdiği iki yarışta da süpürüldü. Henüz Avrupa sezonu başlamamışken üstelik şampiyonada da ciddi bir dezavantaj elde etti. Kendisinin limitlerini zorlayıp zirve mücadelesine dönmesi ve önüne gelen bu “ispat” fırsatını değerlendirip değerlendirmeyeceğini önceki kariyerine bakarak söylemek isterdik. Ancak böyle bir durum ilk kez başına geliyor ve tahmin edemiyoruz. Çok kez gerçek bir şampiyon olmamakla, öyle davranmamakla itham edilen hala genç pilotun kendini ispat çabasını merakla bekliyoruz. Zira Raikkonen bunu başardı, Alonso bunu başardı, Hamilton bunu başardı ancak hepsinin toplamı kadar şampiyonluğa 26 yaşında sahip olan Vettel’in sırası daha yeni geldi ve omzundaki baskının o da farkında.