F1Grid.com’un hayatına aylık Formula 1 dergisi olarak devam ettiği günlerde Williams’ın renk macerası’nı anlatmıştım, 2011 Nisan sayısında. Yazımı kaleme almadan hemen önce İngiliz Formula 1 blog’u BadgerGP‘nin takipçilerinden birinin Williams merkezini gezerken çektiği geçmiş dönem araba fotoğraflarına rastlamıştım. Sezon başlamadan 2-3 hafta önce 2011 arabası tanıtıldığı an Formula 1 hayranlarının fikri ortaktı; ortaya çıkan renk dağılımı Williams’ın tarihindeki en başarılı zamanlar, 90’ların ortası Rothmans sponsorlu günlere benziyordu. Gelişmeler yazıma ilham kaynağı oldu ve renk macerası‘nı karalamaya başladım. Rothmans ile 2011 deseni arasındaki benzerliğin tesadüf olmadığını, Williams’ın geçmişteki başarılara özlem duyduğu için böyle bir hamle yaptığını savunuyordum.
Ve şimdi: Williams’ın renk macerası’nı anlatmamdan tam olarak 3 sene geçmiş. Formula 1 standartlarında 1 aylık dilim bile valiahttan padişah tarafından boğdurulan bir şehzadeye dönüşebileceğiniz bir süreçken; 3 senede Williams’ta değişiklikler olmaması imkansız. Teknik ekip 2 kere değişti, motorumuz ilk önce Cosworth’ken 2 seneliğine Renault oldu ve artık önümüzde Mercedes günleri var. 2011 sezonu takımın tarihindeki en kötü sezonken, 2013’te alınan sonuçlar en kötü sezon rekoru’unu bir kere daha kırıldı. Hem de 2012’de düzeldiler artık denildikten sonra.
Ama Williams inişler-çıkışlar ile dolu bağımsızlık mücadelesinde tünelin ucundaki ışığı tekrar görüyor. 2014 sezonunda direksiyonu tecrübeli pilot Felipe Massa ve kendi yetiştirdikleri Valtteri Bottas’a emanet ederken, 2014 sezon içi testlerdeki performansları dikkat çekiciydi. Geçmişe özlem desenini ortaya çıkaran ve takımı paralarıyla ayakta tutan PDVSA’nın ayrılması ise kendileri için kayıp değil… 1998’den itibaren 11 sene beraber çalıştıkları Brezilya kökenli enerji firması Petrobras ile beraber çalışacaklarını 18 Şubat 2014’te duyurdular. Renk macerası yazımı tekrar hortlatan gelişme ise 6 Mart 2014 günü yaşandı. Williams ile Martini’nin işbirliği Martini beyazı ve çizgilerini geri döndürürken; vakit kaybetmeden, en baştan maceramızı anlatmaya başlayalım.
Beyaz Üzerine Yeşil: FLY Saudia Etkisi
Williams’ın renk macerasına 1978 Formula 1 sezonundan ve Frank Williams ve Patrick Head dostluğunun ilk ürünü olan Williams FW06’dan başlamayı uygun gördüm. Çünkü o sene amatör ruhlu bir gruptan; kendi araçlarını tasarlayıp, yarıştıran bir takıma dönüşmüşlerdi. Dönüşümü devam ettirmek ve başarıya erişmek için ise finansal desteğe ihtiyaçları vardı. Aradıkları desteği Suudi Arabistan’dan bulmuşlardı. Suudi Arabistan Hava Yolları (FLY Saudia), Mansour Ojjeh’in sahip olduğu TAG, şu an bile internet sitelerinde %100 Suudi ortaklığı olduğunu belirten holdinglerden Albilad ve Dallah Albaraka Group; Williams’ın Arap destekçileri arasındaydı.
1978’den 1985’e kadar Williams, Fly Saudia’nın ağırlığıyla beyaz üzerine yeşil renk ile yarışırken, 1978 yılında arka kanatta gözüküp; ilerleyen yıllarda, alt yüzeylere taşınan açık yeşil-koyu yeşil-koyu mavi-açık mavi çizgiler; 1970’li yıllardan 1990’ların ortasına kadarki Saudia uçaklarının gövdesindeki çizgilerle neredeyse aynıydı. 80’li yılların modası yer etkisi ile genişleyen alt yüzey yeşilin miktarının artmasını sağlasa da, 1983’ün başlarında kullanılan FW08C’de yeşilin bastırıcı etkisi siyah ön ve arka kanatların yanında sponsor listesine eklenen Imperial Chemical Industries (ICI) sayesinde aracın yan tarafına gelen sarı renkle kırılacaktı. Sonraki araçlar FW09 ve FW09B öncülerinden daha da renkli olacak, ICI logosu aracın ön tarafına da sarı bölüm ekleyecek, eskiden yeşil renge uyum sağlamak zorunda kalan sponsorlar (mesela Mobil 1) asıl renkleriyle yer alacaklardı. 1985 yılından 1994 yılına kadar kullanılacak beyaz-mavi-sarı kombinasyonunun temelleri atılmıştı artık.
Camel ile Hatırlanan Günler
Williams’a 1978 yılından beri destek olan TAG, Porsche ile ortaklaşa motor üretip motorları McLaren’a takınca; 1984’da Williams’tan desteğini çekmişti. Albilad’ın logosunun yerini ICI kapmıştı aynı yıl. Fly Saudia’nın da 1985 yılında ayrılmasıyla Williams’taki Arap etkisi sonlanacak, böylece yeşil- beyaz renk de sona erecekti.
1983’ten beri giderek artan sarı renk, 1985 yılında araçların üstünü kaplıyordu tamamen. Williams’a FLY Saudia zamanı sponsor olan ve yeşil arasına sıkışan kozmetik firması Denim için mavi renk daha uygundu. Mobil 1 de kendi logosunu rahatça kullanabiliyordu artık. Takımın 1985’ten itibaren ana sponsoru olacak Canon ise kırmızı logosunu, beyaz üzerine yerleştirmişti. 1986 yılında Canon’un arka kanadı ele geçirmesi, 1987 yılında ICI’nın orijinal logosuna dönmesi, Mobil 1’in yerini 1989’da Elf’in alması, Kanada birası Labatt’s’ın 91’de arttırdığı mavi renk gibi ufak değişikliklerle 93 sezonu sonuna kadar beyaz-mavi-sarı renk devam etmişti.
ICI’nın yerini 91’de Camel’ın alması da değişikliklerden biriydi. Firma Formula 1’e sapsarı Lotus 99T ile girmişti. 1991, 1992 ve 1993’te Camel’in devesi sadece Williams’ın sarısında değil, Benetton’un sarısında da yer alıyordu. Bu renk macerasında benim en çok hoşuma giden detay, sarı-mavi-beyaz günlerin son sezonu 1993’te Williams’a SEGA’nın sponsor olmasıydı. Sezonun ilk 2 yarışında pilotun ayak hizasına gelecek şekilde SEGA karakteri Sonic’in ayağı ve arka kanatın yanlarına Sonic’in kafası koyulurken; sezonun 3. yarışından itibaren sadece SEGA’nın legosu koyulmuştu.
Mavi, Beyaz: Rothmans Dönemi
1994 sezonuna geldiğimizde Camel dönemi sona ermiş, Williams’ın taşıdığı sarı renk de yok olmuştu. Takıma pilotlar şampiyonluğunu kazandıran Alain Prost da emekli olunca, yerini efsane Ayrton Senna doldurmuştu. Camel’ın yeri de doldurulacaktı hem de rakip İngiliz tütün firması Rothmans tarafından çok geç olmadan. Beyaz-mavi-sarı rengin yerini, Rothmans’ın paketi alacaktı; mavi beyaz yüzeyler ve altın sarısı-kırmızı çizgilerle.
1997 yılının sonuna kadar neredeyse hiç değiştirilmeden kullanılmıştı Rothmans’ın rengi. Sadece 1994 sezonundaki Williams FW16 ve FW16B ardıllarından daha fazla beyaz taşıyordu. En dengeli ve güzel görünüm ise 1996 yılının FW18’inde elde edilmişti. Rothmans rengini taşıyan araçlar Williams’a tarihinin en iyi dönemini yaşatmış; takım 1994, 1996, 1997 sezonlarında elde edilen takımlar şampiyonluğunun yanında 1996 ve 1997 pilotlar şampiyonluğunu da kazanmıştı. Ne yazık ki Rothmans, el değiştirme işlemleri yüzünden sponsorluk faaliyetine son vermek zorunda kalmış ve Williams tarihinin en cesur renk değişikliğine de yol açmıştı.
Kırmızı Williams ve Cesur Renk Değişikliği
1998 sezonu Williams’ın önemli değişiklikler geçirdiği bir sezondu. 90’lı yıllardaki başarılarda büyük pay sahibi Adrian Newey McLaren’a geçmiş, Renault motor üreticiliğinden çekilmiş ve tedarik ettiği motorların ismini değiştirmişti (1998’de Mecachrome, 1999’da Supertec). Bir değişiklik de ana sponsorda, dolayısıyla takımın renk dağılımında olacaktı. Rothmans’tan doğan boşluğu, yine bir tütün üreticisi olan Winfield dolduracaktı.
Winfield’in rengi nedeniyle Williams renk dağılımında en az bir Ferrari kadar kırmızı kullanmıştı 1998 sezonundaki aracı FW20’de. Aracın yan tarafındaki kanguru Winfield’in Avustralya kökenine vurgu yaparken; bira markası Veltins’in motor korumasındaki yeri, madeni yağ üreticisi Castrol’un logosu, destekçilerin logolarının beyazı ve Winfield paketinden gelen birkaç sarı çizgi haricinde araç kıpkırmızıydı.
Taraftarlara oldukça farklı gelmiş olmalı ki renk dağılımında 1999 yılında ufak da olsa değişikliğe gidilmişti. FW21’de burundan arka kanada kadar uzanan bir beyaz şerit hüküm sürmeye başlamış ve aracın arkasına mavi renk eklenmesiyle, Williams Ferrari’ye dönüşmekten kurtulmuştu. Kırmızı renk döneminde aracın burnunda yer alan “Woody Woodpecker” kafası aracın deseninde ilginç bir detaydı. Renault takıma motor sağlarken kullanılan ELF yakıtının yerini 1998’de Brezilya kökenli akaryakıt firması Petrobras almış ve kırmızı renk dönemi 2008’e kadar devam edecek uzun bir ortaklığın temelini kurmuştu.
BMW ile Ortaklık Sayesinde Geri Dönen Beyaz ve Mavi
Williams ile BMW’nin ortaklığı 1998’de imzalanan uzun dönemli motor sağlama anlaşmasına dayanıyordu. Anlaşmanın imzalandığı 1998 senesinden 2000 sezonundaki ilk yarışa kadar Williams eskimiş Renault motorlarını kullanırken, BMW ise 3.0 litrelik motorlarını geliştirmekle meşguldü. Ortaklık Formula 1’den önce meyvelerini 1998-1999 dayanıklılık şampiyonalarında Williams’ın tasarım ve üretimde büyük katkısı bulunan BMW V12 LM ve V12 LMR şasileri ile vermişti. Ayrıca 1999’un sonlarında FW21’e BMW motoru takılmasıyla FW21B adını alan 1999 arabası hem Michelin’in lastik geliştirme çalışmalarına yardımcı olmuş (tamamen beyaz araba, Michelin lastik adamlı logo… Michelin 2001’de spora geri dönecekti), hem de BMW’ye motorunun optimize edilmesinde kullanılmıştı sezon içi testleri dahil olmak üzere (Jenson Button ve Jörg Müller pilotajlarında, 2 farklı desen ile).
BMW, ortaklığı boyunca Williams takımının pilot kadrosunda en az bir tane Alman pilot yarıştırmasını istiyordu ama tek şartı bu değildi. Williams’ın araçları beyaz üzerine mavi renge sahip olmak zorundaydı ve sponsor logoları da sadece bu 2 rengi barındırmalıydı. Beyaz üzerine; motor koruması, aracın yanları ve burnunda barındırdığı lacivert kümeleriyle, renk dağılımı olarak oldukça sade bir otomobildi yarışan ilk BMW motorlu Williams FW22.
Ertesi senelerde araçtaki mavi renk; aracın motor korumasında ve yan bölgelerindeki alanını genişletecek, hatta ön tekerleklere doğru ilerleyecek, çizgiler halinde aracın burnundaki yerini koruyacak ve ton olarak da biraz açılacaktı. Aracın yanındaki mavi renkli bölüme BWM Williams’ın logosundaki gümüşi mavi renge sahip çizgiler de eklenecekti. Sponsorlar da BMW’nin isteklerini harfiyen yerine getirecekti her sene. Mesela takımın uzun dönemli sponsoru Castrol Rothmans ve Winfield günlerinde yeşil-kırmızı logolarını kullanırken, BMW döneminde beyazlara bürünmüştü. Keza Petrobras Yeşil-Turuncu logosunu BMW’nin emirlerine bırakmıştı. Araç mavi-beyaz dışında tek farklı renk 2000 senesinde lastik sağlayan Bridgestone’un küçük logosu, pilotların kaskları ve araç üstü kameralardı. Takımın renk dağılımıyla ilgili bir ilginç detay ise 1991’den beri sigara markalarıyla tanınan, 2 kere kendisine sponsor olan tütün firması için renk değiştiren Williams; BMW ile ortaklığı süresince hiçbir tütün firmasıyla irtibat halinde olmamıştı.
Ortaklık Bitmesine Rağmen…
Sauber takımının 2005 yılında BMW tarafından satın alınması Williams ile ortaklığın bittiği anlamına geliyordu. Ama bu ortaklığın bitimi, Williams’ın BMW döneminde kullandığı beyaz üzerine mavi rengi bir daha kullanmayacağı demek değildi. Takım o günlerden kalma renk dağılımına oldukça alışmıştı ve bunun yanında BMW döneminden kalma Petrobras, Oris, Allianz, RBS, Budweiser, FedEx gibi sponsorlarla olan anlaşmalar devam ediyordu. Pistteki diğer mavi-beyaz aracın sahibi eski ortak BMW ile karıştırılmamak için ise eskiden kullandıkları mavi rengi bir tık koyulaştırıp, araçtaki beyazın hakimiyetinin yerine de mavi hakimiyeti kurdurmuşlardı. 2006 aracı FW28 burnunun tamamında, ön ve arka kanatlarda, kokpit etrafında ve motor kapağının altında laciverte çalan bir mavi tonu barındırıyordu.
Öncüsünün aksine burun ve kokpit tarafı beyaz renge sahip olsa da FW29 aracında koyu mavinin hakimiyeti vardı. Beyaz ve koyu mavi arasındaki sınırlar ise takımın o günlerdeki logosuyla aynı tondaki turkuazdan oluşuyordu, ki aynı rengi isim sponsoru AT&T logosunda da görebiliyorduk.
Her Test Farklı Tasarım
2008 sezonu takım için önemli kilometre taşlarının geçileceği bir sezon olacaktı. Takımın 30. yılı, 500. yarışı, 50000. turu, Frank Williams’ın 39 yıl boyunca 600. Grand Prix etkinliği… Williams takımı bu önemli sezonun kutlaması adına tamamen lacivert arabanın üzerine 6 farklı desen hazırlamış ve her testte bir tanesiyle piste çıkmıştı. 2008 test macerası 2007 aracının gelişmiş versiyonu bir FW29B ile başlayacaktı: arabanın burnunda, yanında ve arka kanatta kilometre taşları diziliydi.
Tasarımlardan ikincisi 21-24 Ocak Valencia testlerinde görücüye çıkmış ve Williams’a gönül veren taraftarların yanında, takım çalışanlarına ve ailelerine teşekkürler sunmak için tasarlanmıştı. Testin ilk günü yeni araç FW30 olumsuz hava koşulları yüzünden tanıtılmadan piste çıkmış, tanıtım ise testin ikinci günü yapılmıştı. Şubat ayının ilk 3 günü Barcelona testlerinde FW30 üzerinde hiç bir mesaj taşımadan, sadece sponsorlarıyla yola çıkmıştı.
12-13-14 Şubat tarihlerinde Jerez pistine tekrar geri döndüğünde Williams takımının arabalarında bu sefer sağ ve sol taraf istatistiki başarılara ayrılmıştı. 34651 kilometre liderlik, 129 en hızlı zaman turu, 125 pole, 2552.5 puan, 9 şampiyonluk gibi istatistikler bunlardan bir kaçıydı.
Kanımca en anlamlı tasarım 19-20-21 Şubat günlerinde Barcelona’da yapılan testlerde ortaya çıkan 5. tasarımdı… Williams takımınında şampiyonluk kazanmış 6 pilot Alan Jones, Keke Rosberg, Nelson Piquet, Nigel Mansell, Alain Prost, Damon Hill ve Jacques Villeneuve kendi el yazılarıyla arabanın etrafına mesajlar düzmüşlerdi eski takımları için. Jones “Ben ilktim.” diyerek öne çıkarken, Rosberg Williams’ta geçirdiği 4 sezon için teşekkür ediyordu. Prost “Tüm takıma teşekkürlerimi sunuyor ve son şampiyonluğumu sizinle kazandığım için gurur duyuyorum.” sözleriyle takımın en uçuk arabasına selam çakıyordu aslında. 1996 şampiyonu Damon Hill direkman Frank Williams’a teşekkür sunmuştu “Teşekkürler Frank!” kelimeleriyle. Aşağıdaki fotoğrafta 2 tane mesajı görebilirsiniz. Ama önemli olan şu an fotoğrafta farkedemediğimiz: 5. özel tasarım sayesinde arabanın burnuna takımda o ana kadar yarışmış 31 farklı pilotun adı kazınmıştı.
2008 sezon öncesi testlerinin sonuncusu 25-26-27 Şubat günlerinde koşulurken, 6. tasarımımız da ortaya çıkmıştı. Arabamız yine laciverte boyanmış ve etrafında çocuklar için hazırlanan el işi kitaplarından tanıdığımız kesik sınır çizgileri ve makas figürleri bulunuyordu. Aslında Williams son testlerde araçlarının sezon boyunca nasıl görüneceğinin ipuçlarını veriyordu Formula 1 seyircilerine.
Sezon başlamadan 13 gün önce 3 Mart 2008 günü Williams FW30’un son halini paylaşacaktı ve İngiliz takımın tarihindeki en koyu renkli araba ortaya çıkacaktı… Aslında son halimiz 6. özel tasarımda makasla kesilmiş bölümlerin beyaza boyanmış halinden başka bir şey değildi.
Ancak 2008 sezonundaki ilginçlikler sadece sezon öncesi desen şovlarıyla sınırlı değildi. “Her zaman takımlar sponsorların rengini taşımak zorunda değil, biraz da sponsorlar takımın rengini taşısın” düşüncesiyle de Air Asia’ya ait bir Airbus A320’yi Williams desenlerine ve Nico Rosberg’in kask desenine boyamışlardı, bu Formula 1 arabası renk kombinasyonuna sahip ilk ticari uçaktı.
2009 ve 2010 İkiz Seneler
Williams takımı FW30’un tanıtımında yaptığı gibi 2009 yılında yarışacak FW31’in tanıtımını da sezon içi testlerde gerçekleştirmişti (Algarve pisti Portekiz tarihler 18-22 Ocak) ama benzerlik sadece bu değildi… FW31’in görücüye çıktığı ilk renk de beyaz sponsor logolarının bulunduğu dümdüz bir lacivertti. Williams artık bir gelenek haline getirmişti sezon içi testleri lacivert renkle yapıp, arabanın son halini sezon başlamaya yakın sunmayı.
20 Şubat 2009 günü ise FW31’in pistlerde mücadele eden hali görücüye çıkarılmıştı… Araba 2008’deki gibi koyu bir lacivert renge değil, 2006 ve 2007’de olduğu gibi koyu maviye boyanmıştı. 2010 senesinde ne sezon öncesinde ne sezon içinde FW32’nin görünümünde bir değişiklik saptamak zordu 2009 senesine göre.
Rothmans Esintileriyle Geçmişe Dönüş ve Dönememek
Yazımızın tane tane renk macerası anlatmayı azaltacağı bölüme geldik şimdi: 2011-2012-2013 sezonlarında takımda yaşanan renk harici değişimleri de katalım olayların içine. Williams BMW ortaklığından beri bağımsız olarak sporda var olma mücadelesi verirken ayakta tutunmaya yardımcı olacak Royal Bank of Scotland (RBS), Philips ve Air Asia gibi destekçilerini kaybetmek üzereydi 2010 sezonu. Takıma 2007 sezonundan beri isim sponsorluğu yapan Amerikan telekominikasyon firması AT&T’nin anlaşması ise 2012’de sona erecekti. Ama takımın hayata tutunma umudu 15 Ocak 2011 günü dünyanın 6. büyük petrol üreticisi Venezuela’dan çıkma, ilk 10’daki petrol ihracatçısı PDVSA’nın sponsorluk anlaşmasının duyurulması olacaktı. Firma hemşerileri Pastor Maldonado’nun yarışması için senelik 46.29 milyon $ vermeye hazırdı.
2008 ve 2009’daki sezon öncesi testleri göz önüne aldığımızda 1-2-3 Şubat tarihlerinde düzenlenen Valensia tanıtılan FW33’ün görünümü şaşırtmamıştı: Arabada KERS uyarısı ve geçen seneden kalan beyaz logo ile yazılmış sponsorlar Reuters, Oris, Hollandalı insan kaynakları firması Randstad dışında her taraf lacivertti. Ancak arka kanadımız beyaza boyanmış ve PDVSA kırmızı ile yazılmıştı. 24 Şubat 2011 günü FW33’ün sezon boyunca yarışacak hali Grove’da yapılan basın toplantısında ortaya çıkınca gösterilen tepkilerin ortak bir yanı vardı: arabalar 90’lı yılların ortasındaki Rothmans desenli Williams arabalarını andırmaktaydı. Hiç şüphesiz ki geçmişe duyulan özlem niteliğindeydi bu hamle, bilerek yapılmıştı.
Rothmans günlerindeki Williams deseni mavi ağırlıklı arabanın arka kanat ve motor kapağına beyaz eklenmesi ve bu kontrast arasına burundan arka tekerleklere uzanıp radyatörün aşağılarına kıvrılan altın sarısı-kırmızı çizgiler çekilmesiyle oluşmuştu. FW33’te de benzer kural geçerliydi ama rengimiz 90’lı yıllardaki mavi tonundan ziyade Williams sezon öncesi test laciverti‘ydi. Çizgilerimizden bir tanesi artık altın sarısı değil gümüş renkti.
Ancak PDVSA sponsorluğunun ilk sezonu 2011 Williams’a geçmişteki özlemlerini getirmekten çok uzaktı; takım tarihinin en kötü sezon açılışını yapmıştı ve sezon boyunca elde ettiği sadece 5 puan o güne kadar takım tarihindeki en başarısız sonucuydu. 2012’de Cosworth motorlarından Renault motorlarına geçiş yapılarak 90’lı yıllardaki başarılara bir selam daha çakılmıştı. Takımın mühendislik ekibi baştan sona değişmişti (teknik patron Sam Michael yerine getirilen Mike Coughlan, istifasını sunan şef aerodinamist Jon Tomlinson yerine getirilen Jason Somerville, üniversitedeki görevinden koparılıp şef operasyon şefi görevine getirilen Mark Gillan…). Yapılan onca değişiklik 2012 sezonunun geneline baktığımızda meyvesini vermiş gibi durmaktaydı: 2004 yılının son yarışı Brezilya GP’sinden neredeyse 8 yıl sonra 2012 İspanya GP’sinde Pastor Maldonado podyumun en üst basamağındaydı. Takımlar sıralamasında yeni takımlar’a ek olarak Toro Rosso’yu da geçmeyi başarmışlardı 76 puan toplayarak. FW34 öncüsündeki desen mantığını kullanmaya devam ediyordu… İsim sponsorluk anlaşması biten AT&T’nin motor kapağı üstündeki yerine Randstad getirilirken, arabadaki lacivertin alanı daha fazlaydı. Çift çizgilerin rengi sabit kalırken, bu sefer radyatörlere doğru kıvrılmıyorlardı.
2013 sezonuna geldiğimizde İngiliz takımın sezon öncesi testlerin ilk durağı (Şubat ayının ilk haftası) Jerez’e taze araba üzerinde daha fazla yoğunlaşmak için 2012 makinası FW34 ile katıldığını görüyorduk. Taze makinamız FW35 ise ikinci durak Barcelona testlerine yetişebilmişti ama büyük bir sorun vardı: FIA egzos tasarımının kurallara uymadığını ve değiştirilmesi gerektiğini takıma bildirmişti. Tanıtım esnasında Hayatımda kullandığım en iyi araba, özellikle geçtiğimiz senelerdeki sezon öncesi test performanslarımızla kıyasladığımızda. şeklinde açıklama yapan Pastor Maldonado sezonun ilk yarışında takım arkadaşı Q2’ye tırmanırken; şak diye Q3’te elenince Arabamız sürülemez. Sadece ıslak zeminde değil, kuru zeminde de yavaşız. demeye başlamıştı. Aynı Avustralya GP’si içerisinde teknik patron Mike Coughlan FW35’i sezon öncesi lansman ayarlarına döndüreceklerini Yeniden bir tasarım yapmamıza gerek yok. Sezon öncesi testlerden itibaren yanlış bir yöne saptık ve geldiğimiz yere geri dönmek zorundayız. itirafıyla açıklamıştı. Ne kadar ilginçtir ki geçmişe özlemi gösteren PDVSA deseninin FW35’te kullanılan kırmızı çizgisi yok denecek kadar az hali karanlık geçecek sezonu haber verir gibiydi.
Williams’taki karanlık günler ve dengesizlik sadece FW35’in performans eksikliğiyle alakalı değildi. Mart 2013’ün başlarında eşi Victoria Williams’ı kaybeden büyük patron Frank Williams takımdaki görevlerini yavaşça kızı Clarie Williams’a devredeceğini takım patronu vekili olarak atamasıyla göstermişti. Takımın pist içi ve dışındaki operasyonlarını yürüten ve araç ayarları konusunda uzman Mark Gillan’ın 17 Aralık 2012’de tekrar University of Surrey’e dönme kararı vermesinin eksikliği hissedilirken; 2013 arabasında izlenen yanlış yoldan dolayı teknik patron Mike Coughlan 16 Temmuz 2013 günü görevden ayrıldığını (aslında kovulduğunu) açıklamıştı. Peki bir çok yarışta Marussia’dan bile yavaş pit yaptıkları, Japonya ve Hindistan’da yanlış tasarlanmış bijonun açtığı ve 2×100000$’a mal olan tehlikeler, sezonun 10. yarışı Macaristan’da ve 18. yarışı Amerika’da alınan toplamda 5 puan ile beraber kırılan en kötü sezon rekoru Williams için herşeyin bittiği anlamına mı geliyordu? Kesinlikle hayır…
Mike Coughlan’ın yollanması takıma Formula 1 tarihinin en kurt mühendilerinden birinin getirilmesine çıkan yolu hazırladı. 16 Temmuz 2013 günü Williams’ın internet sitesinde sadece Coughlan’ın haberi değil Pat Symonds’ın işe alındığı haberi de yayımlanmıştı ve tecrübeli teknik adamımız 2013 Belçika GP’sinden (23-24-25 Ağustos) itibaren garaj ve pit duvarında bulunup kollarını sıvıyarak; takımda nelerin yamuk gittiğini anlamaya ve çözüm yolları bulmaya çalıştı (ayrıntılı bilgi için http://f1grid.com/?p=207 “Williams’ın Yeni Umudu: Pat Symonds” başlıklı yazım)
Bunun yanında 2010 sezonunda hisseleri halka açılan Williams’tan belli bir oranda hisse satın alarak söz sahibi olan Avusturyalı hızlı yatırımcı Toto Wolff’un Ocak 2013’te Mercedes’e Formula 1’den DTM’ye, oradan F3’e kadar tüm motorsporlarından sorumlu yönetici sıfatıyla transfer olmasının İngiliz takım için zararına değil, yararına olacağını görmüştü Formula 1 dünyası: 30 Mayıs 2013 günü Williams ile Mercedes ikilisi uzun dönemli motor sağlama anlaşması imzaladıklarını duyurdular kamuoyuna. Anlaşmaya göre yeni motor kurallarının hüküm süreceği 2014 sezonu ve devamında motor ve enerji dönüşüm sistemlerini Mercedes Grove kökenli takıma sağlayacak ama vites kutusu Williams’ın üretimi olmaya devam edecekti. Mercedes anlaşmasının büyük önemini ilan ediliş günü Frank Williams’ın açıklamalarından Spor tarihindeki en başarılı motor sağlayıcılarından biri ve gelecekte çok rekabetçi bir motor geliştireceklerine inanıyorum cümlesini çekip çıkararak anlayabiliriz. Yetmediyse Williams’ın onurlu ve gururlu tarihinin yanında, teknolojik üstünlüğü; onları yeni motor kuralları çerçevesinde mükemmel bir uzun dönemli ortak yapıyor. cümlesini Toto Wolff kurmuştu Mercedes-Benz cephesinden.
2013 senesinde alınan kötü sonuçlar PDVSA döneminde bile pilot dizilimini bir türlü sabitleyemeyen takımın hayrına olayların gelişmesine neden olmuştu. Venezuela’lı sponsorla takıma geçen Pastor Maldonado’nun 2. tam sezonunda bile çaylakça hatalar yaptığı ve feedback’lerinin yetersiz olduğu söylentilerine bir de Maldonado’nun Takım beni sabote ediyor, ayarlarımla oynuyor ve Valtteri’yi kayırıyor. olarak özetlenebilecek düşünceleri; takımın Maldonado ile anlaşmayı iptal edip tecrübeli pilot Felipe Massa ile anlaşmasına yol açmıştı. Valtteri Bottas ise takımın 0’dan yetiştirdiği bir pilotken, 2013 sezonunda kalitesini ıspatlayarak takımda kalmıştı (ayrıntılı bilgi için http://f1grid.com/?p=328 “Çaylak vs. Paralı Pilot Savaşı: 2014 Williams Kadrosuna Bakış” başlıklı yazım). Maldonado’nun gitmesi PDVSA sponsorluğunun da bitmesi anlamına geliyordu. Yeni bir isim sponsoru, yeni bir ana sponsor, hatta yeni bir renk dağılımı…
2014 Sezonunda Görülen Tünel Ucundaki “Beyaz” Işık
Yazımızın son bölümüne 2014 sezon öncesi testlerden başlayalım. Williams Mercedes motorlu taze arabasının görüntülerini bilgisayar ortamında 23 Ocak 2014 günü paylaşmıştı: Güncel aerodinamik kuralların ortaya çıkardığı ve takımların geneli tarafından uygulanan karıncayiyen burunlu, düz lacivert renkli fw36 isimli makina. Paylaşım günü teknik patron Pat Symonds umutlu konuşuyordu o gün Amacımız 2014’te güçlü bir pozisyonda olmak. Arabayı yaratma aşaması önemli ölçüde rahat bir süreçti. sözleriyle. FW36’nın tekerlekleri ise Valtteri Bottas’ın pilotajında 28 Ocak 2014 günü Jerez testlerinde yere değdi. Arabamızın rengi yine sezon öncesi lacivertiydi ve Williams artık buna bir isim takmıştı tarihsel mavi. Arabamızda artık PDVSA yer almıyordu ama Williams’ın hala sponsorları vardı: Randstad, Valtteri Bottas’ı desteklemek için takıma katılan ve 2. senesini dolduracak olan Fin kökenli paketleme uzmanı Wihuri, Fin kökenli kaynak firması Kemppi, İngiliz bilgi teknolojileri firması Experian ilk asfaltla temas gününde arabanın üstünde kendilerine yer bulmuşken; Kanada kökenli yatırım danışmanlığı Hatch’ın logosu ön süspansiyon kollarındaydı.
Jerez testleri başlamadan önceki gece Williams takımı arabalarında bir elektrik problemi farketmiş ve ancak öğleden sonra sorunu tamamen çözebilmişti. Takım yaptığı açıklamada aracın tekerleği asfalta dokunduktan sonra atılan 7 turun 6’sının kontrol ve ayarlama turu (installation lap’i böyle çevirelim, modaya uymadan) olduğunu ve 1 tane de zaman turu atıldığını belirtmişti: günün en hızlı 3. turu… Testlerin ikinci günü öğleden sonra Valtteri Bottas arka süspansiyon arızası şüphesiyle arabasını pite çekene kadar 35 tur atmış, en hızlı tur listesine adını yine 3. olarak yazdırmıştı. Jerez testlerinin son 2 günü ise arabanın komutası tecrübeli pilot Felipe Massa’daydı… İlk tecrübesinde günün en hızlı ikinci zamanını 47 tur atarak elde etmiş, son gün ise 86 tur atmasını günün en hızlı turunu atarak taçlandırmıştı. Brezilyalı pilot halinden memnuniyetini Sezon başlayana kadar yapılacak çok iş var ama takımdaki ilk izlenim beni memnun etti. Mutluyum çünkü takım beklediğimden çok daha iyi durumda. cümleleriyle ifade etmişti. Takımın vekil patronu Clarie Williams da ilk testlerdeki performanstan gayet memnundu. Artık Williams için tehlike çanları çalmıyordu ve oluşan olumlu havanın devamı da gelecekti…
Şubat ayının ortalarında Bahreyn testleri için Williams takımı yola çıkmışken, 2 tane sponsor haberi daha eklendi Formula 1 haber sitelerinin arşivlerine; 12 Şubat günü Kanadalı sigorta firması Genworth ile sponsorluk anlaşması imzalandı. Felipe Massa’nın Williams’a gelirken, hemşerisi Petrobras’ın da elinden tutacağı kulislerde konuşuluyordu ancak Mercedes-Benz motorlarında Petronas yakıtlarını tavsiye ettiği için anlaşma imzalanmayabilirdi. Sorunun çözüldüğü 18 Şubat günü Williams takımı 1998’den 2008’e kadar işbirliğinde bulunduğu Petrobras ile tekrar çok senelik bir anlaşma imzalamıştı; yakıt hedef 2015’te Mercedes motorlarına uygun son teknoloji ürünü yakıt geliştirmek için beraber çalışmaktı. Brezilyalıların Williams’ta toplandığını gören Banco de Brasil de 21 Şubat 2014 günü Williams arabalarının üzerinde yer alacağını duyurmuştu. Grove’luların en çok tur atan takım olduğu ilk Bahreyn testlerinde neler döndüğünü ise ben değil Pat Symonds anlatsın sizlere: Williams ile en çok gurur duyduğum nokta kış testleri boyunca şu ana kadar kırmızı bayrak sallandırmayan tek ekip olmamız. Pist üzerinde hiç durmamamız aracımızdaki tasarım, üretim ve kaliteyi kanıtlıyor. En başta yakıt sisteminin elektronik parçalarından birindeki sorun yüzünden tüm günü kaybetmiştik ama ondan sonra araba rüya gibi gitmeye başladı.
Sezon öncesi testlerin son ayağı 2. Bahreyn testlerinde Williams tutarlı olarak yarış simülasyonları yaparken, turların sayısı 90 barajını rahatlıkla aşacak cinstendi… Mercedes’in fabrika takımından Nico Rosberg Williams şu an dehşet bir performansa sahip. Muhtemelen kullandığı Mercedes motorundan kaynaklanıyor. derken, Ferrari takım patronu Stefano Domenicali Testler sırasında biz 4000 km mesafe kaydederken, Mercedes 4900-5000 civarlarına ulaşmıştı; Williams da hemen hemen bu değere yaklaşmıştı. Sonuç olarak sezonun ilk yarışına bizden daha iyi hazırlandılar. demekteydi. McLaren pilotu Jenson Button ise Takımlar arasında seçebileceğim 2’si Mercedes ve Williams. Oldukça tutarlı gözüküyorlar ve yenilmesi gereken taraflar. sözleriyle Grove kökenli takımı favorilerden gösteriyordu. Mart ayının ilk günlerinde de Williams için herşey yolundaydı, sezon başlamasına gayet az bir zaman varken. Peki araba lacivert mi kalacaktı?
Renk macerasını anlatırken kendimi Williams’ın son 3 yılındaki performans analizini yaparken buldum ve konudan saptığımın ben de farkındayım… O zaman FW36’nın son haline nasıl ulaştığını anlatarak konuyu toparlayalım. 1962’den beri motorsporlarının çeşitli kollarında sponsorluk görevi üslenen Torino kökenli Martini&Rossi ile Williams’ın sponsorluk görüşmelerinde bulunduğu aylardır konuşulan bir senaryoydu (hem de sıradan bir sponsorluk değil: isim sponsorluğu). 13 Şubat 2014 günü ise Autosport’ta Williams’ın kırmızı-mavi Martini çizgilerini taşıyacağı iddia edildi, gün içerisinde Martini logolu Williams gömleği takımın resmi ürünlerini sattığı dükkanda ortaya çıkmış ama sosyal medyada görüntülerin yayımlanmasıyla beraber kaldırılmıştı. O günden sonra etrafta photoshop ile beyaza boyanıp Martini çizgileri eklenmiş bir FW36 görmemek imkansızdı artık.
İtalyan Formula 1 takımlarından Tecno’nun kırmızısı üzerine çizgilerini 1972-1973’te koyan, 1975 yılında bembeyaz Brabham BT44B’leri sıradanlıktan uzaklaştıran, 1976-1977 yıllarında Brabham takımı Alfa Romeo’dan motor alınca yine kırmızı üzerine çizgilerini atan, 1979 yılında yarışan Lotus 80’in İngiliz yarış yeşili-altın rengi kombinasyonuna tutunması ile arabaya değişik bir hava katan Martini&Rosso; Williams ile işbirliği süresince illa beyaz üstüne çizgilerini koymak zorunda değildi. Hatta lacivert üzerine hafiften beyaz eklendikten sonra Martini çizgilerini yapıştırmak şahane bir fikir olabilirdi.
Sezon öncesi testlerin bitiminden 4 gün sonra ise beklenen an gelecekti: 6 Mart 2014 gününden itibaren Williams ile Martini ortaktı artık. Williams’ın internet sitesinden yapılan Williams Martini Racing Çizgileri Pistlere Geri Döndürüyor başlıklı açıklamaya göre Martini ile özdeşleşmiş çizgiler sadece Mercedes motorlu FW36’nın üzerinde değil, pilot ve takımın diğer personellerinin giydiği kıyafetler ve Williams takımı garajlarında bulunacaktı uzun yıllar boyunca. FW36’nın 2014 Avustralya GP’sinden itibaren puan savaşı vereceği beyaz renk ise internet sitesiyle eş zamanlı olarak Londra’daki tanıtımda görücüye çıkmıştı. Gün sonunda Williams takımı Twitter hesabında da Williams Martini Racing yazan bir profil resmi koyarak zamana uymuştu; Williams’ın laciverti, Martini kırmızısını barındıran.
Takımın geleneksel lacivert rengine boyanmış ön ve arka kanatlarına, logoları alt yapısına göre lacivert veya beyaza boyanmış sponsorlar eşlik ediyordu yeni tasarımda ki bu Williams’ın köklü tarihine bir selam çakış olabilirdi. Tamamen beyaz olan gövdenin üzerine döşenmiş, ön kanattan kalınca başladıktan sonra arkaya doğru olan yolculuğunda kokpit etrafını ince bir şekilde sıyıran ve motor kapağında tekrar kalınlaşan Martini çizgileri; son durak olarak arka kanadı belirlemişti. Artık Williams geçmişe özlem duymuyordu, 2014 sezonunda beyaz arabayla beyaz bir sayfa açmıştı… FW36’nın üzerindeki Martini çizgileri kadar akıcı olmayı hedefliyordu…
Tunç Aras