Sisu, Fince’de Baskı Altında Nasıl Gelişebileceğinizi Anlatan Kelime

Aşağıdaki metin, İsveç ve İsviçre’de ofisleri bulunan yaşam ve performans koçluğu organizasyonu Hintsa Performance’ın Bilim ve İnovasyon Lideri James Hewitt tarafından 10 Nisan 2017 tarihinde World Economic Forum’un internet sitesinde yayımlanmıştır. Hintsa Performance, McLaren’a koçluk yapmış ve 2016’da kanserden vefat eden Aki Hintsa tarafından kurulmuş olup; şu an müşterileri arasında Sebastian Vettel ve Mika Häkkinen’in internet sitelerinde  yazıldığı bir organizasyondur.

Kaynak: https://www.weforum.org/agenda/2017/04/choosing-your-mindset-at-300km-hr

Formula 1 pilotu Mika Häkkinen, sabahki büyük yarış öncesi otel odasının penceresinden baktığını ve binalardan oluşan kağıdın yağmurla fırçalanışını seyrettiğini anlatıyor. Tutkunu olmayanlar bile yağmurun motorsporlarında nadiren hoş karşılandığını bilirken, yağmurda çoğu pilotun cesareti kırıldığı anda Mika kararlıydı. Kendime ve takıma söyledim; “Yağmur yağdığına çok sevindim. Şahane!”.

İnsanın yüksek performansına hayranım. Yeni kitabım Exponantial’i yazma sürecimde yüz nakli cerrahlarından tutun da önemli iş adamları ve sporculardan oluşan geniş bir çevredeki uzmanlarla röportaj yaptım. Odak ve dikkatlerini  nasıl yönettiklerini; özellikle yoğun stres altında neye odaklandıklarını ve nasıl tepkiler verdiklerini dinlemekle ilgiliydim. Mika Häkkinen röportaj konularımdan biriydi. En zorlu koşullardaki yarış tecrübelerini anlatmaya başladığı zaman, etkileyici bilgiler vereceğini biliyordum.

Yağmur altında yarışmak tehlikeli ve streslidir. Mika konu ile Avustralya’da neredeyse muson koşulları altındaki bir sürüşünü ilintiledi, Adelaide pistinin pek tanınmayan ve uzun Brabham düzlüğünde ivmelendiği an;

300 km/s’ye yaklaşmaktaydım ve görüş mesafem 0’dı. Viraja kalan uzaklığı tahmin etmek için direksiyonu düz tutup, viraja kadar sayı saymam gerekiyordu.

Tam gaz sürüyorsunuz, görüşünüz kask canımızdaki yağmur nedeniyle engellenmiş, ne kadar gittiğinizi yargılamak için kafanızda saydığınız sayılara güveniyorsunuz ve pistten çıkmamak için direksiyonu döndüreceğiniz anı tahmin etmeye çalışıyorsunuz. Bu durumun nasıl bir his taşığıdığını hayal edebildiniz mi?

Mika halk tarafından korkusuz bir pilot olarak tanınıyor, bazen korktuğunu kabul etse de. Ama kazanmak istiyordum. Bu yüzden tek çarem düşünmeyi bırakıp, tam gaz gitmekti. diyor.

Mika’nın cesur ve olumlu yaklaşımı pilot olarak başarılarında can alıcı duruma gelecekti. Nihayet ilk yarışını 1997’de  kazanana kadar 100 Grand Prix geçirecekti. Kazanmaya bir çok kez yaklaştım. Ama yaklaşmak galibiyet sayılmaz. Yeteneğimin olduğunu biliyordum ve sıkı fiziki antrenmanlar yapmaktaydım. Zihinsel antrenmanlar da yapıyordum, diğer tüm egzersizleri de. Ama bir türlü kazanamıyordum. 7 sene kaybetmek dehşet uzun bir süre!

Bu yolculuk boyunca Mika takımla sürekli çalıştığını, galibiyetlerin bir gün geleceğine inandığını ve en önemlisi Durumlara tepkinizi seçebilirsiniz. bakış açısını geliştirdiğini anımsatıyor. Devamında 1998 sezonunda 8 yarış kazanarak şampiyon olacak, buna 5 zafer daha ekleyerek 1999’da şampiyonluğunu sürdürecekti.

Stresi Tehdit Değil Bir Mücadele Olarak Yeniden Çerçevelemek

Stresi tehdit değil bir mücadele olarak yeniden çerçevelemek yüksek performanslılarla yaptığım röportajlarda karşıma çıkan istikrarlı bir temaydı. Bu yaklaşımları artmakta olan kanıtlarla destekleniyordu.

Stres hissetmek hayatın bir parçası, herhangi bir talep ve mücadele tecrübe ettiğimizde gerçekleşen basit bir insan tepkisi. Fiziki veya psikolojik stres olması farketmez; kalp ritmimiz, nefes ritmimiz, kan basıncımız artar ve zihinsel tetikliliğimiz gelişir. Aslında stresi yeniden çerçevelemek, onu hayatımızdan tamamen atmamızı yavaşlatır. Pozitif stres bizi motive eder, enerjimizi odaklar, yükselen performansımız hakkında heyecanlanmamızı sağlar; ama kendimizden talep ettiklerimiz, baş etme yeteneklerimizin sınırlarımızın içinde olduğunu hissettiğimiz müddetçe.

Yeteneklerimizi aşan bir zorlukla karşılaşırsak eğer, problem büyüyecektir. Kendi tarafımızdan yapılan talepleri kontrol edemediğimizi hissederiz ve bundan kaynaklanan stres boğuculuk hissiyatıyla sonuçlanır. Boğuculuk; kaygı veya endişe, olumsuz fikirlere, düşük performansa yani negatif strese yol açar.

Ancak bir çok durumda stres zihniyetimizi değiştirmek ve strese karşı koyma konusunda kendimizi geliştirmemiz mümkün olsa da bu aslında olgunlaştırılması gereken bir yetenektir.

Stresi Yönetmeyi Öğrenebilir miyiz?

Spor, stres yönetimi konusunda bir çok yönden bir test alanıdır. Her antrenman anı ve yarışma stres sağlayıcıdır. En başarılı aletler bile kazandıklarından daha fazlasını kaybetmiş olacakları için, sürekli başarısızlığın düşük dozlarını yaşarlar.

Stresin hemen ardından performans azalır ancak gerekli kaynakların varlığında zihin ve vücut kendini toparlar ve performans eski yerine hoplar. Eski yerine hoplama eylemini sık olarak metanetli kişilerin anahtar özelliği olarak görüyoruz. Ama insanlar için strese adapte olmak ve öncekinden daha yüksek performans seviyelerine ulaşmak mümkün.

Psikolojik olarak ortaya çıktı ki en talepkar durumlarda bile; açık bir amaç duygusuna sahip, günlük hayatına kitlenmiş ve kendini adamış etmiş, yaptığı işlerden keyif alan, anlamlı ilişkileri olan ve yaptığı işlerde ölçülebilir bir başarı kazandıkları hissiyatına sahip kişiler; stres karşısında süper telafiye sahip oluyorlar.

Askerlikte ise en stresli tecrübelerin ardından travma sonrası olumlu psikolojik değişiklikler (post traumatic growth) yaşayanların, yukarıda bahsedilen karakteristiği taşıyor olmalarının mümkün olduğunu tanımladı araştırmacılar. Elastikiyet, yani iyileşme kapasitemiz, stresli durumlara tepki olarak artıyor, eğitilebiliyor ve geliştirilebiliyor.

Performansı Arttırıcı Stres?

Stresin sonucu olarak daha güçlü olabileceğinize dair fikir, sizin bakış açınızı değiştirdi mi? Eğer sorunun yanıtı evet ise; araştırma, strese bu olumlu bakışın gelecekte size yararlı stres tepkileri oluşma olasılığını arttıracağını önermekte.

2013’te araştırmacılar 3 parçalı bir test yaparak insanların stresi nasıl algıladığını incelediler. İlk parça aşağıdaki 2 stres zihniyetlerini tanımlamak için tasarlanmıştı;

  • Stres, güçlendiricidir: Stresin performanslarına olumlu etkisi olduğuna inanan kişiler
  • Stres, zayıflatıcıdır: Stresin performanslarına olumsuz etkisi olduğuna inanan kişiler

Çalışmanın ikinci parçasında araştırmacılar, katılımcılara stresin 2 yönü olan güçlendirici ve zayıflatıcı etkilerinden birini gerçeklere dayanan bilgiler kullanarak tanıttılar. Bunu yapmak için kısa filmler kullanıldı.

Sonuçlar gösterdi ki;

  1. İzletilen olumlu veya olumsuz filme göre, katılımcıların stres hakkındaki zihniyetini etkilemek ve değiştirmek mümkün.
  2. Topluluğa konuşma esnasında stresin performans arttırıcağı olduğuna inananlar, stresin zayıflatıcı olduğuna inananlara nazaran daha az kortizol (stres sonucu ortaya çıkar) tepkimesi gösterdiler.
  3. Performans arttırıcı strese inananlar, performansları hakkında daha detaylı bilgiler vermeye istekliydiler ki bu öğrenme ve gelişmeyi önemli biçimde etkileyen bir durumdur.

Araştırma stresi tehdit yerine bir mücadele olarak görmenin; dikkati arttırdığını, düşünce gücünü yükselttiğini, karar verme özelliğinizi geliştirdiğini ve daha az fiziki hasara neden olduğunu ortaya koydu. Stres zihniyetimiz göreceli olarak çabuk değiştirken, bu saadetimizi ve performansımızı arttırabilme kapasitesine sahip.

Stresli tecrübeleri mücadele ve öğrenim tecrübesi olarak yeniden çerçevelemeyi deneme konusunda sizi cesaretlendirmekteyim. Bu her an stresli hissettiğimizde geliştirebileceğimiz bir zihinsel yetenektir.

Sisu

Mika Häkkinen’i Hintsa Performance’taki görevimden tanıyorum. Çoğu iş arkadaşım, Mika gibi Finlandiya’dan. Geçen sene bana “sisu” kelimesini öğrettiler. Güç, irade, cesaret, esneklik, dayanıklılık, sabır ve karar niteliklerini kapsayan bir kavram olan kelimenin direkt bir İngilizce anlamı yok. Bir hedefte ilerleyecek olursanız eğer, sıkıntılı bir durumla karşılaştığınızda sisu’ya ihtiyacınız olacaktır.

Sabır – sıkıntılı bir durumla karşılaştığınızda bile yolunuza devam etme – büyüme ve değişim için temel bileşenlerdir. Ama ideal olanı bunu “tutku” ile karıştırmaktır ve böylece Angela Duckworth’un (Amerikan psikolog) deyimiyle “yüreklilik” oluşur.

Duckworth yürekliliğin ölçülebilir bir güç olduğunu savunmakta ve bir çok alanda başarıyı tahmin ettiren kavram budur. 755 kişiyle yapılan, 1 senelik araştırma, 10 kişilik gücünü karşılaştırmış ve sonucunda yürekliliğin en güvenilir öngörücü olduğu bulunmuştu hedeflerine ulaşmışlar için.

Mükemmelliyet Değil İlerleme

Müşterilerimden biriyle yakın zamanda bir konuşma yaptım. Yaşamındaki stresli ve rekabetçi durumlarda kendisine yeni teknikler uygulatmayı deneyen bir koçla çalışmaktaymış. Onları mükemmel şekilde uygulamakta başarısız olduğunu düşünüyormuş.

Bazen onları “doğru” yapabiliyor gibiyim az bir süre. ama Tekrar geriye kaydırıyorum. dedi müşterim. Henüz yeni deniyordu bu yeni yaklaşımları ama kızgındı ve ben de şu soruyu sordum kendisine;

Hayatında hiç koşu antrenmanı yapmadığını hayal et. Ben sana yarın maraton koşacaksın dersem, üstesinden gelebileceğini düşünebilir misin?

Güldü. Cevap belliydi. Üstesinden gelmesi imkansız olurdu. Fiziki antrenmanların ilerlemesi konusuna aşinayız ve rahatız. Kimse sizin hiç hazırlık yapmadan maraton koşmanızı beklemez. Gayret, planlama ve zaman ister bu proje ve böylece vücut artan antrenman yüklerine alışır. Bazı nedenler yüzünden kavramsal performans ve davranış değişikliği hakkında, onu musluk gibi açıp kapayabilecğeimizi düşünürüz. Ancak değişiklikler umduğunuz hızda gerçekleşmezse eğer cesaretiniz kırılmış hissedersiniz.

Bir grup uluslararsı pist ve saha sporcuların üzerinde yapılan ve sonuçları yeni açıklanmış 5 senelik çalışma, antrenman seanslarının performansı en çok arttıran etkenlerden biri olduğunu ortaya koydu. Basitçe ortaya çıkıyor ki tutarlı çabalar, başarının en önemli etkenlerinden biri.

Değişim zaman alır. Küçük basamaklar ile gerçekleşir. Atacağınız en önemli adım yolunuza karar vermektir ve sonra ona doğru yürümek; eğer bizim pilotlarımız arasındaysanız da tam gaz gitmek.

Yazan: James HEWITT

Çeviren: Tunç ARAS

 

 

 

 

 

One comment

Comments are closed.