2011 Formula 1 sezonu siyah renkli Lotus ile yeşil renkli Lotus arasındaki isim savaşlarıyla geçmişti, sıkı Formula 1 takipçileri hatırlayacaktır. Formula 1’deki garaj takımlığı rolünden uzaklaşmak ve sadece motor sağlamak isteyen Renault; takımda bulundurduğu hisselerin %80’e varan bir oranını Lüksemburg kökenli bir yatırım şirketi olan Genii Capital’e (aslında bu yatırım şirketi Genii Group’a bağlı olduğu için Genii Group da diyebiliriz) 2010 yılı içinde satmıştı. 2011 yılında ise Renault’un elinde kalan %25’lik hisse Lotus Cars tarafından satın alınınca, ilk önce Lotus Renault GP; şimdiki adıyla ise Lotus F1 Team ortaya çıkmış oldu.
Bol isim değişiklikli (Toleman, Benetton, Renault F1’i de sayalım), bol hissedar değişiklikli (Benetton, Flavio Briatore, Renault gibi gibi) Lotus F1 Team’in Formula 1 macerası hala bir dengeye ulaşmış değil günümüzde. Renault’un 2008 Singapur GP’si kaza skandalının ortaya çıkmasının ardından geri çekilmesi buz dağının görünen yüzüyken, görünmeyen tarafı ekonomik sebeplerdi. Lotus Cars zamanında kontrol ettiği %25 hisseyi Genii Capital’e iade edip, Lotus’a Formula 1 “belası”nı açan CEO Dany Bahar’ı kovması da ekonomikti. Kısa bir süre önceye kadar takımın %100’ünü elinde bulunduran, motorsporları tutkunları Gerard Lopez ve Eric Lux tarafından yönetilen Genii Capital’i de ekonomik sebepler vurdu ve bunu hisse değişiklikleriyle anlıyoruz.
18 Haziran 2013 gününe geri dönelim şimdi. Genii Capital’in internet sitesindeki “Infinity Racing Genii Capital’e Katılıyor ve Lotus F1 Team’de %35’lik Hisseyi Satın Alıyor” başlıklı habere… Söz konusu haberde satın almanın Lotus F1 Team’in Formula 1’de önde gelen takımlardan biri olma amacıyla çıktığı yolda önemli bir kilometre taşı olduğuna vurgu yapılıyordu en başta. Gerçekten de başarı grafikleri artmaktaydı; takımlar sıralamasında 2011’de beşinci, 2012’de dördüncü sırada bitirmişlerdi (şu an da 4. sıradalar).
Peki Infinity Racing (resmi adıyla Infinity Racing Partners Limited) kimin nesiydi? Genii Capital haber başlığında buna da değinmişti merak edenler için. Sitede aynen “Infinity Racing; bir Amerikan serbest yatırım fonu (hedge fund) patronu, Abu Dhabi merkezli çok uluslu bir holding ve petrol üretiminde önemli bir pay sahibi olan bir ülkenin kraliyet ailesinin ortaklığından oluşmaktadır.” demekteydi. Kısa ve öz bir tanım…
Gazeteci Joe Saward ise topluluğun kimlerden oluştuğuna dair ayrıntılar vermekteydi hemen aynı saatlerde. Söz konusu şirket 3 Haziran 2013’te kurulmuştu ve 5 ortaklıydı. En büyüğü %60 hisse “Universal Sports Group” idi. Aynı isme sahip birçok firma olmasına rağmen sadece bir firma petrol üretiminde önemli bir pay sahibi olan ülkeden geliyordu (Genii Capital’in tanımına dönelim tekrar), yani Brunei’den. Her ne kadar Brunei Sultanı 19 milyar dolarlık servetin yanında toplamda 5 milyar dolar değerinde 7000 araçlık bir araba koleksiyonuna sahip olsa da; İngiliz gazeteci Brunei Sultan’ının kardeşi Prens Jefri Bolkiah’ı adres göstermekteydi. Prens 90’lı yıllarda İngiliz mücevher firması Asprey’i yönetmiş ve Ferrari’ye sponsor olarak Formula 1’e olan ilgisini göstermişti (Bu arada Brunei’nin Arap ülkesi olmadığını da hatırlatalım yerini bilmeyenler için).
İkinci büyük ortak New York merkezli “Crescent Investment Management LLC” şirketiydi ve sahibi Pakistan kökenli, Amerika doğumlu Mansoor Ijaz’dı. Babası Virginia Tech’te (veya Virginia Teknik Üniversitesi diyelim) profesörlük yapmış, ondan önce ise Pakistan’ın nükleer programına katkıda bulunmuş bu yatırımcı; Amerikan siyasileriyle de gayet içli dışlıydı ve haber kanallarında siyaset yorumu da yapmaktaydı. Tekrar Crescent’e dönecek olursak Ortadoğu’da havacılık sektöründen, ulaşım sektörüne, medyaya ve bilgi teknolojilerine kadar yayılmış örümcek gibi bir firma olduğunu da söyleyebiliriz.
Infinity Group’un son büyük ortağı ise yine %20’lik hisseye sahip Abu Dhabi kökenli Al Manhal International olarak sayılmıştı İngiliz gazeteci tarafından. Genel olarak enerji sektörü üzerinde faaliyet gösterdiğini söyleyebilsek de yenilenebilir enerji, telekomünikasyon, havacılık, tarım, tıbbi makineler olarak epey bir faaliyet alanına sahipti (İşin ilginci internet sitelerinde bol bol Audi yarış arabaları ve temiz motorsporları vurgusu var).
Şirketin yapısını detaylı olarak resmi kaynaklardan incelemiş Saward Infinity Racing’in sadece %20’sine sahip olmasına rağmen Mansoor Ijaz tarafından yönetilmesini ise 1000 imtiyazlı hissenin 700’ünü kontrol etmesine bağlamaktaydı.
Satın alma operasyonundan sonra takımı yönetmeye devam edecek ve büyük patron sıfatını hala taşıyacak olan Gerard Lopez’in ticaret gününde yaptığı açıklamalar da aslında Infinity Racing ortaklarının faaliyet konularında ipuçları vermekteydi “Bu satın alma Lotus F1 Team’in sporun daha da merkezine yerleşecek ve çevreye dost yarışlara imkan sağlayacak KERS teknolojisi konusunda rekabetçiliğini arttıracak. Ayrıca takımımızı daha pazarlanabilir kılacak ve yeni sponsorlar getirecek.” cümleleriyle.
Her ne kadar sıkıntısı çeken Lotus F1 Team’in %35’ini satın aldığı duyurulan Infinity Group haberleri haziran ayında büyük yankı bulsa da, geçtiğimiz 1-2 haftaya kadar gelen haberler kesilmişti. İşin ilginci takımın beklediği aşırı büyük para da gelmemiş, hatta Kimi Raikkönen Abu Dhabi GP’si öncesi takım tarafından ücretini sene başından beri alamadığını bile tüm basına duyurmuştu. Bunun yanında ne olur ne olmaz diye Lotus F1 Team yetkilileri paralı pilot arayışlarına da girmiş, arkasında Venezuelalı petrol devi PDVSA’nın sponsorluğunu taşıyan Pastor Maldonado ile görüşmeye başlamıştı bile.
Infinity Group’un ortaklarının faaliyet alanlarında önemli bir yere sahip olan Abu Dhabi Grand Prix’i yaklaşınca ise Lotus F1 Team’i rahatlatan haberler geri döndü. Ama bu haberlerde çok ilginç bir detay da vardı; Lotus’un müstakbel ortakları artık kendilerine “Quantum Motorsports Ltd” adını takmıştı. Infinity adlarının Red Bull Racing’in Japon-Amerikan kökenli Infiniti ile karıştırılmasından çekinmekteydi yatırımcılar ve hamlenin nedeni buydu.
Geçtiğimiz Pazar günü Abu Dhabi GP’si sonrası eski adıyla Infinity, yeni adıyla Quantum Motorsports’un yöneticisi Mansoor Ijaz basın mensuplarına “Anlaşmanın yapılıp yapılmadığı konusunda bir soru yok. Kendi açımızdan baktığımızda, iş bitti.” şeklinde konuşurken, 4 aylık gecikmenin de nedenleri kulislerde tartışılıyordu. Gönderilecek paraların büyüklüğü, banka kurallarına uygunluklar ve bazı finans kaynaklarının Amerikan devletinin dikkatle izlediği ülkelerde bulunması çeşitli gecikmeleri ortaya çıkarmıştı.
Ijaz’ın söylediği gibi anlaşmanın tamamlanmış veya tamamlanmanın dibinde olmasını gösteren bir olgu daha vardı: artık takımın içinden bir yetkili gibi konuşmaktaydı hissedar. Parasını alamadığı için sezonun son 2 yarışında yarışmayacağı, Abu Dhabi’ye kasten geç geldiği iddia edilen ve ilk turda yarış dışı kaldıktan sonra pistten ayrılan Raikkönen için “Raikkönen’in son 2 yarışa çıkacağına eminim. Kendisine ve bize olan profesyonel görevlerini yerine getirecektir. Steve Robertson, yani Kimi’nin menejeri ile tanıştım geçen akşam ve özür diledim. Kimi’den de özür diledik.” sözleri bunu kanıtlıyordu.
“Umarım Kimi ile yerine gelecek pilot, inanıyoruz ki bu Nico Hulkenberg olacak, arasındaki geçiş yumuşak olur. Ama bazen hayat sizin umduğunuz gibi temiz ve yumuşak ilerleyemez. Size Hulkenberg ile olan kontratın tamamlandığını ve yola hazır olduğunu söyleyebilirim. Nico da buraya gelme konusunda heyecanlı ve işlerin tamamlanmasına çok yakın bir zaman kaldığını düşünüyorum.” cümleleri ise takımın pilot kadrosunda da belirleyici olduklarının altını çizmekteydi. İşin ironik tarafı, Sauber tarafından aylardır parası ödenmeyen Hulkenberg; yine parası ödenmeyen bir pilotun yerine geçeceği söylentilerinde başrol oynarken ve yöneten ise şimdi para babası görevini üstlenen bir hissedardı.
Takımın finansal durumu, geleceği ve yönetimi konusunda da Ijaz açıklamalarda bulunuyordu: “Genii ile olan anlaşmamız yeni sigortalanmış %35’lik hisseyi satın almak. Tam olarak Genii’yi seyreltmekteyiz. Seçenekler bize belli bir zaman sonra takımın kontrolünü alma izni de veriyor. İlk önce borçları temizleyeceğiz ardından yüksek kaliteli yeni sponsorlar getireceğiz. Bu adamlar sporda en uç noktalarda mücadele etmek için bize kapasite ve dayanıklılık verecek.” Yani basında “Amerikan-Orta Doğu finanslı şirket” olarak geçen Quantum (veya Infinity) açık olarak takımı ele geçireceklerini söylüyordu. Aslında burada bir gazetecilik başarısını da belirtmek gerekir ki çok önceden yatırımcıları incelemiş ve kaleme almama yardımcı olmuş Joe Saward 16 Ekim günkü yazısında geleceği görmüştü. “Genii Capital Formula 1 takımını yönetmenin ne kadar zor olduğunu anlamış olmalı ki bu hisse değişimiyle, daha fazla hisse değişiminin ve para kurtarmanın önünü açacaklar ve yavaş yavaş aradan çekilme fırsatını elde edecekler. Aylar sonra Gerard Lopez ve Eric Lux’u Formula 1 dışında görürsek şaşırmayalım.” tırnak arası da bu yazının özetini oluşturuyordu.
Aslında yazımı kişisel bir merak ile Lotus F1 Team’in yeni yatırımcılarının kim olduğunu karıştırırken sorduğum sorulara cevap niteliğinde kaleme almıştım ama sonunda yatırımcıları genellemek ve analizlerde bulunmak konusunda kendimi tutamadım.
Ortadoğu kökenli kişiler tarafından Formula 1 takımlarına yatırım yapılması aslında spordaki 30 yıllık, hala eskimemiş bir formül. 1978 yılından itibaren Williams takımı Suudi kraliyet ailesinin sahip olduğu FLY Saudia tarafından destek almaktaydı. Lüksemburg çıkışlı Techniques d’Avant Garde (TAG)’ın sahibi Suudi-Fransız iş adamı Mansour Ojjeh de firmasıyla takıma sponsorluk yapmış, Arap yarımadasından da yeni para yardımları kopartmıştı Williams’a. Ardından McLaren’a sadece sponsorluk değil ortaklık da yaptı ve güncel rakamlara göre “McLaren Group” (yani sadece Formula 1 takımı değil) %21’inde Ojjeh’in adını taşıyor.
Yakın tarihte ise Abu Dhabi kökenli Aabar Investments Daimler AG ile sırt sırta vererek Brawn GP’nin “Mercedes GP” formasyonuna geçmesini sağlamış ve 2 sene sonra ise hisselerin tamamını Daimler’e devretmişti. Scuderia Toro Rosso’nun sponsorları İspanyol petrol üreticisi Cepsa, Kanada kökenli kimya firması Nova Chemicals ve İsviçre kökenli Falcon Bank 3’lüsü de meşhur Aabar’ın yönetiminde. Sadece sponsorluk değil, kulislerde devasa boyutta hisseye sahip oldukları da belirtiliyor. Ama öyle ilginç yatırımcılar da oluyor ki Arap sermayesi arasında, 2009 yılında BMW’nin Sauber’i Quadbak Investments’a satması ve ardından vazgeçmesi gibi senaryolar karşımıza çıkıyor.
Söz konusu yaygın ve eski formülün yanında son zamanlarda gördüğümüz uygulama da Rus sermayesiyle Formula 1 takımını ayakta tutmak… Sauber takımı BMW ile ayrıldıktan sonra bir daha düzeltemediği ekonomik durumunu Rus şirketlerin desteklediği Sergey Sirotkin isimli gence koltuk vererek düzeltmek isterken, Toro Rosso Aabar’ın desteğine GP3 şampiyonu Rus pilot Danii Kvyat’ı 2014’te koltuğa oturtarak Rus parası da katıyor… Böylece takımlar bir şekilde ayakta kalabiliyor.
2004’te takvime eklenen ve 2011 protestoları harici kesintisiz yapılan Bahreyn GP’si, 2009’dan beri yapılan Abu Dhabi GP’si, gelecek seneden itibaren yapılacak Rusya GP’si, kışın Katar’da sezon öncesi testlerin yapılması fikri ve gelecekte bir yarış olasılığı da gösteriyor Ortadığu ve Rus sermayesinin gücünü. Yavaş yavaş yaşlı kıta Avrupa’dan yarışlar alınıp, doğuya doğru kayarken aslında paranın da kokusunu takip ediyor. Belki de yaşlı kurt Bernie Ecclestone’un yetenekleri sayesinde…
Tunç Aras
One comment
Comments are closed.