Tutunamayanlar

UYARI: Bir şey tutunamayanları içeriyorsa mecbur uzun oluyor sanırım. Epey uzun bir yazı oldu zira.

Formula 1’de uzun ve başarılı bir kariyer geçirirseniz hatırlanırsınız. Kısa ve başarılı bir kariyer geçirirseniz hatırlanırsınız. Uzun bir kariyer geçirdiyseniz, hatırlanmasanız bile zaten başarılısınız demektir, ama hatırlanırsanız. Peki ya başarısız bir kariyer geçirirseniz? İşte o zaman belki benim gibi blog yazarlarının aklına düşersiniz de, hakkınızda bir şeyler karalanır.
Yazının konusu tahmin edebileceğiniz gibi F1’de çok da başarılı sayılmayacak kariyerler yaşayıp sahneden silinip gidenler. Tutunamayanları aramak için ne kadar geriye gideceğimizin aslında bir ölçeği yoktu, beş yıl da olabilirdi, on yıl da. Griddeki en eski pilot olan Button’ın kariyerinin başından başlamaya karar verdik. Bu nedenle yazıya pekala “Button Kimleri Gömdü” gibi bir başlık da atabilirdik.
2000’den başlayarak sırayla bir şekilde gride dahil olmuş ama kariyerleri uzun sürememiş pilotları bulacaksınız. Aralarında “böyle biri de mi varmış yahu” dedikleriniz de olacak, “bu da tutunamayan olmaz ki canım” dedikleriniz de. Değerlendirme ölçeğim tamamen subjektif olduğu için bunlar normal. Yine yazıyla ilgili görüşlerinizi twitter’dan ya da doğrudan e-posta ile (hakan at f1grid) bildirebilirsiniz. Uyarayım, epey uzun bir yazı olacak.

İlk tutunamayanımız F1’e 25 yaşında giren Brezilyalı Luciano Burti. İlk yarışında Jaguar’da Eddie Irvine yerine yarıştı, Avusturya 2000’de. O yıl başka bir yarışa çıkmadı. 2001’de Avustralya ile Jaguar’da başlayan macerası İspanya’da Prost’a sıçradı, Belçika’da son buldu. Bu sürede puan alamadı. Aslında iki kere sekizinci oldu ama o zamanlar puan ilk altıya veriliyordu. Kariyerinin son dört yarışında üçü kaza nedeniyle olmak üzere yarış dışı kaldı. Daha sonra bir süre Ferrari test pilotluğu yaptı, daha sonra ülkesine döndü ve orada yarışmaya başladı. Kendisi pistte de tutunmayı pek başaran bir kişi değildi. Eğer onu unutmadıysanız, muhtemelen aşağıdakilerden biri yüzündendir:

http://www.youtube.com/watch?v=5SO53ivP1fs
Gaston Mazzacane ile ilgili hatırladığım en önemli şey F1 Racing’in Ağustos 2000 sayısında kendisinden “beş köşeli kafa” olarak bahsedilmesi. Arjantinli pilot da 25 yaşında girdi F1’e, Minardi ile. İlk sezonunda (2000) Avrupa GP’de 8. olmasının dışında bir başarısı yok. İkinci sezonuna Prost ile başladı ve 4 yarış sonunda yerini Luciano Burti’ye bıraktı. Daha sonra ise Amerika’ya dönüp Champ Car’da yarıştı. Kendisini anmak için beraber Nürburgring’de bir gezintiye çıkıyoruz:

Sıradaki tutunamayanımız yine bir brezilyalı: Enrique Bernoldi. Tüm F1 kariyeri Arrows’ta geçti. Kendisi genelde yarışları tamamlayamadı, onun da bir sekizinciliği var. Malezya’da Schumacher’le dişe diş mücadele etmesinin yanında kendisinin F1’deki en önemli başarısı, 2001 Monako’da David Coulthard’ı oldukça sinir bozucu bir biçimde uzun süre arkasında tutabilmesidir. Bu olaydan sonra DC o kadar ileri gitti ki, Bernoldi’nin kendisine yol vermiş olması gerektiğini bile iddia etti. 2002 yılında sadece 2 yarışta klasmana girebilen Bernoldi, takımın sezondan çekilmesiyle F1 kariyerini de kaybetti. Eğer onu hala hatırlıyorsanız, bunlar yüzündendir:


F1’in tek Çek pilotu Tomas Enge de tutunamayanlardan. Üç yarışlık Formula 1 kariyerini 2001 yılında Burti’nin koltuğunu devralarak icra etti. Daha sonra başka serilerde marijuana kullandığı için ceza alacak olan Enge’nin F1 kariyeri de şu kazayla sonuçlanmıştı:
http://www.youtube.com/watch?v=WyDBp6eiXiw
Alex Yoong, F1 kariyerine Enge ile beraber başladı, ancak ondan bir yıl fazla yarıştı. Bu süre içerisinde onun da sekizinciliği var. Sponsor işlemleri geciktiğinden biraz geç başlayan kariyeri 18 yarış sürdü ve bu süreçte Macaristan ve Belçika’da yarışamadı. Avustralya’da bir yedinciliği mevcut. Formula 1’den sonra çeşitli serilerde yarıştı. Kendisini hatırlıyorsanız eğer, muhtemelen tipinden dolayıdır. Kendi evinde izleyelim onu:

Allan McNish’i eminim çoğunuz hatırlıyorsunuzdur, bir senelik Toyota kariyerinin (2002) ardından bir yıl da Renault test pilotluğu yaptı. Nereden hatırlıyoruz tam olarak ben de bilmiyorum ama, muhtemelen kendisinin TV yorumculuğu yapması da bunda pay sahibidir. Toyota kariyerinde aldığı bir yedincilikten daha üstün bir başarısı yok F1’de. Daha sonra o da çeşitli serilerde yarıştı, onu hatırlamamızın bir diğer nedeni de 2012 ve 2013te “FIA World Endurance Championship”te sırayla ikinci ve şampiyon olması olabilir mi? Pekala olabilir. Kendisi Toyota kariyerini de şu şekilde bitirmişti:

F1’de puan almayı başarmış ilk tutunamayanımız Cristiano da Matta. 2003’te Toyota ile başlayan kariyerinin ilk yılında 10 puan toplamayı başardı, en iyi derecesi altıncılıktı. O yıl ilk sekize puan veriliyordu. İkinci senesinde de bir altıncılık elde edebildi sadece. Daha sonra çenesini tutamayıp aracın ne kadar yavaş ve sürülemez olduğunu söylemeye başlayınca kovuldu ve soluğu Champ Car’da aldı. Kendisine şurada konuk oluyoruz. Hak vermek size kalmış:

Ralph Firman da sekizinci olup puan alanlardan. Tek sezonunda, Jordan-2003, İspanya’da bunu elde etti. Kendisinin yerini başka bir tutunamayana bırakmasına neden olacak absürd kazasını şuradan hatırlıyoruz:

Justin Wilson da ilk sekize puan verilmesinin ekmeğini yiyenlerden. 2003’te Minardi’de başlayan kariyeri Almanya GP’de Jaguar’a taşındı. İki takımında da ilk üç yarışında finiş göremedi. Jaguardayken ABD GP’de 8. olarak torunlarına anlatacağı F1 puanına sahip oldu. Kendisini hatırlamak için öyle pek bir neden yok, sonradan o da Champ Car’a geçmiş. Fransa’da ağırlıyor bizi:

Bu tutunamayanlar arasında benim de “bu kim yahu” dediğim bir isim var: Nicolas Kiesa. Kendisi 2003 sezonunun son beş yarışında Minardi için yarışmış ve tüm yarışlarda aracını sağ salim finişe getirmeyi başarabilmiş. Ancak Minardi onun kıymetini bilememiş olacak ki, 2004’te F1de yarışmadıktan sonra 2005’te Jordan için test pilotluğu yapabilmiş. Daha sonra da ufak bir Le Mans macerası olmuş. Biraz parlak bir pilota benziyormuş halbuki:

Soyadı sanırım “bahçıvan” ya da olan Zsolt Baumgartneri de muhtemelen soyadından dolayı hatırlıyoruz. Ya da 2004 ABD GP’de Minardi’ye getirdiği puanlardan. Sponsorluk anlaşmaları sıkıntıya düşünce kendisine F1’de daha fazla yer bulamayan Macar pilotun evladiyelik puanlarını Macar spikerlerden dinliyoruz:

Giorgio Pantano Jordan’ın zor yıllarında takıma geldi. Aslında hedefi Jaguar’dı fakan son anda yerini Christian Klien’e kaptırdı. O kadar başarısız bir sezon geçirdi ki 2004’te, Kanada’da onun yerine yarışan Glock takım arkadaşı Heidfeld’i dahi geçip 7. olurken o doğru dürüst yarış bile bitiremiyordu. Daha sonra çenesini tutamamasının da etkisiyle 7 yarış sonra yerini tamamen Glock’a bırakmak zorunda kaldı. Aşağıdaki videoda onu, şaşırmayarak, tutunma sorunları yaşarken görüyoruz:

Gianmaria Bruni 2003’te Minardi için test yaptıktan sonra 2004’te yarış koltuğuna geçti. Bu süreçte aracı finişe getirmek en büyük amacıydı ve pek başarılı olamadı. F1 kariyeri bittikten sonra soluğu GP2’de aldı ve orada yarış galibiyetleri mevcut. Kendisinin F1 macerası için söylenebilecek en iyi söz şüphesiz “yanıyosun fuat abi!”:

Patrick Friesacher 2005’teki kısa Minardi kariyerine koskoca 3 puan sığdırmayı başardı. Hem de hangi yarışta? ABD GP! Michelin kullanıcılarının güvenlik nedeniyle çekildiği yarışı bitiren zaten puan alıyordu, Minardi pilotları da 2 tur geriden gelip puanları cebe indirdiler. 6. olan Friesacher, aynı zamanda sonuncuydu! F1 kariyerinden sonra pistlerin gördüğü en absürd serilerden olan A1GP’de bir miktar ülkesini temsil etti. Kendisini Kanada’da anıyoruz:

Tiago Monteiro F1 tarihinin iki takımın kepenk indirmesine tanık olmuş tek pilot olabilir. İki yıllık kariyerinde aslında podyumu var, meşhur 2005 ABD GP’de! Bu inanılmaz başarısının şans olmadığını gösterir gibi bir de Belçika’da puan alıyor aynı yıl. Sonraki yıl Midland ve Spyker maceralarından sonra onu WTCC’ye geçmiş olarak görüyoruz. Aşağıda kendisini ABD’de turlarken görüyoruz:

Robert Doornbos bir zamanlar Red Bull pilotuydu desem sanırım şaşırırsınız. Kariyerinin son üç yarışı Coulthard’ın takım arkadaşı olarak geçmiş olsa da, öncesinde Minardi ve Jordan maceraları var. İki sezonunda da denize düşenin sarıldığı yılan olan Hollandalı, sonra soluğu Champ Car’da almış. Kendisine bir tribute videosu yapmışlar, şurada:

Yavaş yavaş Toro Rosso’nun pilot kıyımlarının yaşandığı yıllara geliyoruz listemizde. F1’e Toro Rosso ile giriş yaptıysanız ya Red Bull’a gidersiniz, ya evinize dönersiniz. Bu kurbanlardan ilki Scott Speed. İnanılmaz soyadıyla ilk olarak test pilotu oldu Red Bull’da işe başladı, daha sonra 2006’yı Toro Rosso’da geçirdi. 2007’nin ortalarına doğru kendini gösteremediğini düşünecekler ki, Avrupa GP’den sonra kendini başka serilerde buldu. Aşağıda F1 kariyerinin sondan ikinci yarışını görüyoruz:

F1’e oldukça geç bir yaşta giren Yuji Ide Super Aguri’nin F1’e ısınma turlarında sahnedeydi. Japon pilotların üzerine yapışan kamikaze etiketinin hakkını verircesine kendisini muhtemelen şu yüzden hatırlıyoruz:

Bir başka Japon tutunamayan ise Sakon Yamamoto. Bu Japon F1’de bir sezona hiç başlayamadı. Ama iki kere bitirdi, bir kere neredeyse bitiriyordu. En son HRT ile 2010 Kore’de yarışmadan önce 2007’yi Spyker’da, 2006’yı ise Super Aguri’de bitirmişti. Bu arada GP2 maceraları oldu. Eh, o bir Japon olduğu için bilin bakalım onu neyle anıyoruz:

F1’e niçin gelip niçin gittiği belli olmayan pilotlardan biri de Franck Montagny. 2003 ve 2005’teki kısa test pilotluğu maceralarından sonra zamanının en sevimli takımı Super Aguri ile 7 yarışlık bir F1 macerası olmuştu. Bu maceradan ne o bir şey anladı, ne biz. Bu macerasından sonra bir süre daha önceden tanımladığım A1 GP’de boy gösterdi, olayın saçmalığının farkına vardı ve soluğu Indy Car’da aldı. Kendisini İstanbuldaki şu hareketiyle anıyoruz:

Toro Rosso’nun kıyma makinesinden geçen bir başka isim Sebastien Bourdais. F1’e gelmeden önce de sağlam bir kariyeri olan (4 senedir Champ Car şampiyonu oluyordu) efendi görünümlü Fransız’a resmen “gel de bir boyunun ölçüsünü alalım” muamelesi yapıldı F1’de. Toro Rosso koltuğunda bile efendiliğini bozmayan Bourdais, önce kaskını takar, sonra vizörünü açar ve gözlüğünü takardı. Bir buçuk yıl süren F1 macerasında bozdurup bozdurup harcayabileceği 6 puan edindi. Kendisini eğer gözlüğünden dolayı hatırlamıyorsak, ilk F1 yarışından hatırlayalım:

Eğer Nelson Piquet Jr’ı Singapurdaki kasti kazasıyla hatırlamasaydık Almanya’daki podyumuyla öve öve hatırlayabilirdik. Bir buçuk sene süren kariyerinde babasının isminin gölgesinde kalması ve acemice hataları da cabası. F1’in son büyük skandallarından birinin piyonu daha sonra çeşitli serilerde yarıştı. Kendisini crashgate videolarından biriyle analım:

GP2’den Toro Rosso’ya zıplayan Sebastien Buemi’yi bir tutunamayan olarak yazmamın nedeni. Toro Rosso’dan Red Bull’a sıçrayamaması. Kıyma makinesinde üç sezon dayandıktan sonra kendini Le Mans’da buldu ve orada da fena iş çıkartmadı. Beraber yarıştıkları dönemde Bourdais’e üstünlük sağlamıştı, ama o sıralarda Red Bull için yeterli ve uygun görülmemişti. Bu süreçte 29 puan edindi. Belki de tipine bakıp almamışlardır. Kendisini tekerleklerin araca tutunmakta zorlandığı minik bir transformers faili ile hatırlayalım:

Jaime “DJ” Alguersuari de bir başka Toro Rosso mensubu. Sebastien Bourdais’in yerine geçti, sonu da onun gibi oldu. Genç ve gelecek vaat eden bir pilottu aslında, yarıştığı dönemde gridin en genciydi üstelik. Ancak onun yarıştığı dönemde Red Bull’da Vettel-Webber paketi tıkır tıkır işliyordu (tam olarak olmasa da). Kendisini Djliğinden hatırlayabilirsiniz. Çok eski değil zaten. Biz burada kazasıyla analım:

Aslında Luca Badoer bir tutunamayan değil. 90lı yıllarda gayet güzel bir kariyeri var. Kendisini burada bulmasının nedeni, çıktığı en son yarıştan 10 yıl sonra kendini bir Ferrari koltuğunda bulup, ismini “Look How Bad You Are” şekline sokacak hale düşmesi. Fazla uzatmadan analım:

F1’in ikinci Hintlisi Karun Chandhok’un da kayda değer bir kariyeri olmadı. Yarım sezon HRT’de Senna ile takıldıktan sonra bir yarışa da Lotus ile çıktı. Kendisinin kavrukluğu dışında hatırlanacak bir özelliği yok, belki bu kazayı hatırlıyorsunuzdur:

GP2’de 4 sene takıldıktan sonra kendini Richard Branson’un takımında bulan di Grassi, imkanların yetersizliği nedeniyle kimsenin dikkatini çekemedi. F1 kariyeri boyunca en kayda değer hareketi “sizin arabanıza da size de” diyerek aracını formasyon turunda parçaladığı şu sahne:

Aslında Bruno Senna da başarılı sayılabilecek bir kariyer geçirdi. Ama soyadının ağırlığı hep üstünde oldu. Belki de amcasını kaybetmese çok daha parlak bir kariyeri olabilecekti. Tam olarak tutunamayan olmasa da, yaşattığı hayal kırıklığı için onu burada anıyoruz:

F1’de bir sene takılan Jerome D’Ambrosionun en büyük başarısı 14.lüktü, aracı da istikrarlı olarak finişe getirebiliyordu. Bu kısa kariyerinde pen ne yaptığını bilen bir havası yoktu:

Aslında son dönemde dipteki takımlar arasında pek transfer görmedik. Charles Pic 2012’de Marussia için yarıştı, 2013’te Caterham’a geçti. Bu sürede takım arkadaşlarına da üstünlük sağlamayı başarmıştı. Ancak diğer takımların ilgisini çekmemiş olacak ki F1 sahnesinden şimdilik silindi. Kendisini kötü ingilizcesi ile hatırlayabiliriz pekala:

Vitaly Petrov da podyum görmüş tutunamayanlardan. Henüz çaylak yılında Alonso’nun şampiyonluğuna malolan savunmasıyla hatırlayabiliriz onu. İki sene Renault’daki başarılı kariyeri ona ödül olarak Caterham’ı getirse de, kendisini ileride yine tecrübe arayan alt sıra takımlarında görürsek şaşmayalım:

Bir senelik Caterham macerasında Pic’in gerisinde kalan Van Der Garde’nin tutunamamasına şaşmamak lazım. Zaten pistte de pek tutunamıyordu:

Assolisti ise sona sakladım. 1 yarışlık kariyerinde kendini en önde bulan Markus Winkelhock:
http://www.youtube.com/watch?v=WTQA3Z0OYvo